Cimbom Hisselerinin Peşinde!

Tarih 23 Şubat 2010, Galatasaray Sportif A.Ş. Başkanı Adnan Polat CNBC-E’de konuşma yapıyor. 5 bankanın birleşimi ile oluşturulan 70 milyon $’lık bir kredi paketinden söz ediyor ve bu kredinin Galatasaray’ın geleceği için atılmış büyük bir adım olduğunu belirtiyordu. Eminim ki bu habere gazetelerde veya internet sitelerinde rastlamış olanlarınız ya da TV başında izleyenleriniz bunun yeni transfer kaynakları ve yatırımlar için alınmış bir kredi paketi olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Ama gerçek hiç de öyle olmayabilir!

Galatasaray 2002 yılında halka açılarak, bu anlamda Türkiye’deki halka açık ilk spor kulüplerinden biri olmuştur. Ama ilk olmak her zaman önemli değildir; çünkü halka açılırken çok büyük hatalar yapılmış; bunun faturası ise ancak seneler geçtikçe anlaşılmış ve açıkçası şirketin halka arz yapısı yanlış bir şekilde oluşturulmuştu. Şöyle ki; Galatasaray Sportif A.Ş adı altında halka açılan şirketin %63’lük hisselerini Galatasaray Futbol A.Ş. adlı şirket tutuyor; %21.5’u ABD'li sigorta şirketi AIG’ye veriliyor ve %15’lik kısmı ise piyasada işlem görüyordu. Şimdilik her şey normal görünüyor değil mi?

Asıl olay şu ki; naklen yayın gelirlerinden, reklam anlaşmalarına kadar kulübün sağladığı gelirlerin neredeyse tamamı Sportif A.Ş üzerinden görünüyordu. Bunlara karşın şirketin tek gideri birkaç çalışanın maaşı ve faturalardan ibaretti. Kulübün tüm giderleri ise Futbol A.Ş üzerine aktarıldı. Hal böyle olunca karlı Sportif A.Ş hisse piyasada kapışıldı. 2002 yılında 22.22 TL fiyatla halka açılan Sportif A.Ş hisseleri iki yıl sonra yüzde 100 artarak 42.94 TL’ye, Mart 2010 itibariyle ise 180 TL'ye yükseldi. Oldukça etkileyici bir performans! İyi güzel de sorun ne dediğinizi duyuyor gibiyim? Ama Galatasaray da her halka açık şirket gibi gelirlerinin tamamını kulübe aktarmak için temettü (kar payı) dağıtmak zorundaydı. Yani Galatasaray gelirlerinin üçte birini (gelir ortaklığına göre) temettü olarak dağıtmakla yükümlüydü. Bu durum yatırımcıları sevindirse de; kulübün kasasını ise zorluyor ve her yıl yaklaşık 20 milyon $ açık vermesine neden oluyordu.

Bu yapıyı düzeltmek, sorunun çözümü demek! Bu nedenle Galatasaray elindeki Sportif A.Ş hisselerini arttırmak zorundaydı. Böylece her yıl daha az temettü dağıtacak ve kulüp her yıl açık vermekten kurtulacaktı. İşte bu nedenle bankalarla anlaşılarak 70 milyon $’lık kredi paketini hayata geçiren Cimbom 22.22 TL fiyatla sattığı hisselerini 155.8 TL bedelle geri toplamaya çalışıyor. Bunun için Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) başvuran Cimbom Nisan 2010 itibariyle şirketteki payını %63’ten %75’e çıkarmayı başardı. Bunun anlamı ise artık gelirlerin yüzde 25’i dağıtılacak ve bu sayede kasadan daha az para çıkacak. Ama bunun maliyeti ise kulübe 45.4 milyon TL oldu. Açıkçası biraz tuzlu olmuş gibi.


Galatasaray Sportif A.Ş. Yeni Ortaklık Yapısı

Galatasaray Futbol A.Ş. % 75
QVT % 17,7
Diğer % 7,3


Kaynak:İMKB


Galatasaray’ın bu yolda yapması gereken en önemli olaylardan biri de iki zıt kardeş olan Futbol A.Ş ile Sportif A.Ş arasındaki bozuk ilişkiyi düzeltmek. Başkan Adnan Polat’ın da amacı da bu. Başkan, sözlerinin son kısımlarında ise kulübün kasasının her yıl 20 milyon $ açık vermesini engelleyecek söz konusu birleşmenin gerekliliğini anlatıyor ve ekliyordu: “Birleşme birçok şampiyonluğa bedel!”

Kayıt Dışı Kaybettirir!

Ülkemiz ekonomisinin başlıca sorunlarından biri ne diye sorarsanız; size vereceğim ilk cevap kayıt dışı sorunu olacaktır. Bunun ise en önemli etkisi istihdam piyasasına olmaktadır. Peki neden mi? Önce nedenlerine bir göz atalım; sonra ise neler yapılabilir onu düşünelim.

TUİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 2009 verilerine göre; Türkiye’de çalışan 21,5 milyon çalışandan yaklaşık 9 milyon kadarı kayıt dışı. Bu rakam piyasanın %42’sine denk gelmekte ve tüm piyasanın neredeyse yarısı olmaktadır! Bu durum bazı sektörlerde ise daha vahim boyutlara ulaşmaktadır. Tarım sektörüne bakarsak; çalışanların %83’ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı değil. Bir de ücretsiz aile işçileri diye bir kavram var ki; sorunun ana aktörlerinden. Türkiye’de hali hazırda 3 milyona yakın ücretsiz aile isçisi bulunmakta; bunlar tarım ve ticaretle uğraşan ailelerine yardım etmekte ve %92’sinin herhangi bir sosyal kaydı bulunmamaktadır.

Kayıt dışı sorunun nedenlerine inersek, iki ana etken ön plana çıkıyor. Buna göre küçük ve verimliliği düşük firmalar niteliksiz işgücü istihdam etmekte ve eğitim, teknoloji gibi uzun dönemli yatırımlara yönelememektedir. Bu nedenle var olabilmek için geriye tek şey kalıyor. Maliyetleri (işgücü) düşürmek. Bunu ise kayıt dışı yoluyla yapıyorlar. Diğer bir etken ise çarpık ve adaletsiz vergi sistemimiz. Sisteme göre vergi gelirleri iki yolla elde edilmektedir. Dolaysız ve dolaylı vergiler. Vergi gelirlerinin %30’u dolaysız vergilerden (gelir vergisi), %70’i ise dolaylı vergilerden (KDV,ÖTV) elde edilmektedir. Dolaylı vergilerin payı yüksek olduğunda toplam vergilerin büyük bir kısmını düşük gelirliler ve çalışanlar ödüyor. Bu adaletsiz bir yapıyı ortaya çıkarıyor. Ve en önemlisi dolaylı vergiler direkt olarak üretimi ve tüketimi etkiliyor. Bu vergiler arttıkça üreticiler için maliyet, tüketiciler için fiyat artışı meydana geliyor; bu durum ise üretim ve tüketim eğilimini azaltıyor.

Peki neler yapılabilir? İşe vergi sistemimizde reformlar yapmakla başlayabiliriz. Eminim hepiniz bu lafı bir yerlerden duyuyorsunuz ama değişen bir şey yok gibi. Ama biz söylemeye devam edelim belki sesimiz duyan birileri çıkar. Yapılacak vergi reformu ile dolaysız vergilerin payı arttırılmalı, dolaylı vergilerin payı ise azaltılmalıdır. Sadece vergi reformu bu sorunu çözmeye yetmeyecektir. Bununla birlikte çalışanlara verilecek mesleki eğitim, sanayi teşvikleri ve teknoloji yatırımları üretkenliğin artmasını sağlayacak. Bu durum ise firmalara rekabetçi bir güç kazandırarak ve ellerini güçlendirecektir. Bu gibi yollarla kayıt dışı sorununu azaltabilir ve hatta ortadan kaldırabiliriz.

Unutmamalıyız ki çalıştırdığı işçisini sosyal kurumlara bildirmeyen, vergi ödemek için yaptığı satışı gizleyen bir toplumda kayıt dışılık aynı zamanda ahlaki bir sorundur!

Notlar ne anlama geliyor?

Son küresel krizin en büyük sorumlulularından biri de kuşkusuz ki kredi derecelendirme kuruluşlarıydı (Standart and Poor's,Moody's, Fitch,JCR vb.). Yüksek riskli varlıklara hak etmedikleri halde AAA notuyla "yatırım yapılabilir " statüsü vererek yeni dünyanın ilk büyük krizinin sorumluları arasında yerlerini aldılar. Bu kuruluşlar itibarlarını yitirmelerine rağmen alternatifleri olmadığı için hala oldukça revaçta ve verdikleri notlarla hala ülkelerin ve şirketlerin kaderleriyle oynamaktadır. Ama hiçbir şey eskisi gibi de değil; artık verdikleri kararlar iyi bile olsa sorgulanmaktadır. Tıpkı Türkiye örneği gibi... Fitch ve Moody's gibi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin notunu BB-'den BB'ye yükseltmesi sevinçten çok eleştiriyle karşılandı. Çünkü Türkiye'nin notu yükselmiş olsa bile olması gereken seviyenin altında.

Açıkçası krizin baş suçluları olsalar da verdikleri notlar ile hala piyasaları yerinden oynatıyorlar. Notların belirlenmesinde ise kamu borcunun milli gelire oranı esas alınıyor. Peki bu notlar ne anlama geliyor?

AAA,AA,AA+
AA-,A+
Yatırım için en güvenilir ülke
A,A-,A2,A3 Yatırım yapılabilir
BBB+,BBB,BBB- Daha az yatırım yapılabilir
Baa1,Baa2,Baa3
BB,BB+,BB-

Yatırım yapılamaz
Ba1,Ba2,Ba3,
B,B+,B-
B1,B2,B3
Hiç yatırım yapılamaz

CCC,CCC+,Caa1,Caa2
Caa3,Ca.D,SD
İflas



Örnekle açıklamak istersek; Türkiye'nin kredi notu ve kredi görünümü karnesi:

Fitch:BB+(pozitif) Notun 'yatırım yapılabilir'seviye olan BBB-'ye gelmesi için artık tek not arttırımı gerekiyor.

S&P: BB (Durağan) Türkiye'nin yatırım yapılabilir seviyeye gelmesi için iki not arttırımı gerekiyor.

Moody's: Ba2 (Durağan) Yatırım yapılabilir seviye için iki not artışı gerekli.

JCR: BB+ (Durağan) Yatırım yapılabilir seviye için tek not artışı gerekli.

Bu arada notlarında yanında yer alan "pozitif" ibaresi 12-24 ay arasında yeni bir arttırım daha olabilir demektir. "Durağan" ibaresi ise durumun stabilliğini ve değişiklik beklenmediğini göstermektedir.



Bu notların artması ve azalması ülkeler için önemli; çünkü notunun artmasıyla ülkenin borcunu zamanında ödeyeceğine dair güven ve yatırım yapılabilirlik artıyor, borçlanma daha düşük fazi oranlarıyla(bono ve tahvil faizleri) ve daha kolay gerçekleşiyor, finansman temini kolaylığıyla ülkeye sermaye akışında hareketlilik yaşanıyor. Aynı süreç şirketler için de geçerli ve onlar da bu notlar sayesinde daha düşük faizlerle borçlanma şansını yakalayabiliyor ve bu sayede yatırımlarını karşılayacak finansmanı daha az maliyetli bir şekilde elde ediyor.


Tüm olanlara rağmen; kredi derecelendirme kuruluşları piyasada hala çok etkili. Ama güvenilirliği tartışılmakta ve samimiyet objektif analiz ve adil davranma kriterleri bakımından çok sayıda eleştri almaktadır. Ama piyasalar bunları değil; verdikleri notları umursamakta!

Çin'in Dolar Aşkı

Çin, 2009'da dolar rezervlerinin 453 milyar $ yükselerek 2.4 trilyon $'a yükseldiğini açıkladı. Bu etkileyici rakamlar, bizim başımızı döndürmekte; Çin'e ise ekonomik ve jeopolitik bir güç kazandırmaktadır. Öyle ki; Çin'in birdenbire elindeki doları boşaltıp, doları dünyanın en büyük uluslararası para birimi tahtından indirip, ABD'nin ekonomik gücü ve prestijini baltalayabilir. Böyle bir durum Çinliler dahil herkesi olumsuz bir biçimde etkiler ve ekonomik bir savaş anlamına gelir.

Çin'in bu hareketi kendi alanıyla sınırlı kalmayıp, diğer piyasaları da etkileyecek ve bunun sonucunda piyasadaki yatırımcılar ise ellerindeki dolara endeksli kağıtları elden çıkarmaya çalışacak; bu piyasaların sert düşüşlerine ve küresel durgunluğun yeniden başlamasına neden olacaktır. Böyle bir durumda ise ülkeler ithalata kota koyacak ve ekonomisi ihracata dayalı olan Çin'in ihracatı büyük daralma yaşayacaktır.

Peki Çin bunu kendine niye yapsın? Cevap:Yapmaz. O zaman Çin bu kadar parayı napıyor dersiniz? Oldukça basit;

1- Para birimi Renminbi'nin (RMB) değerini, ülkenin ihraç ürünlerine dünya piyasalarında rekabetçi bir avantaj sağlayacak şekilde suni olarak düşük tutmak
2- Tüm dünyada hammaddelere (petrol, gıda, madenler) ve önemli teknolojilere yatırım yapmak ya da dış yardım ve uygun krediler yoluyla siyasi nüfuz sağlamak için kullanmak

Ancak Çin için iyi olan, dünyanın geri kalanı için iyi olmayabilir. Değeri düşük tutulan Renminbi, sadece ABD, Avrupa ve Japonya'ya değil Türkiye gibi diğer kalkınmakta olan ülkelerden yapılan ihracata da zarar veriyor. Sonuçta kazanan Çin oluyor!

Merhaba!Hello!Hallo!Ciao!Hola!Hej!

Merhaba herkese...

Uzun zamandır yapmak istediğim bir şeydi bu blog işi. Ha bugün ha yarın derken hep erteledim ama sonunda başardım galiba. Şimdilik bir gaz var ama geçmez inşallah diye ummaktayım:)

Yavrucum iyi güzel açtın da ne yazacaksın mı diyorsunuz?

- Ekonomi ve Finans üzerine haberleri ve yazıları;

- Kültür ve sanat etkinlikleri hakkında duyuruları;

- Futbol, basketbol ve tenis gibi spor branşları hakkındaki haberleri ve ilginç olayları;

- Her türlü farklı, güzel ve paylaşılmaya değer şeyleri;

sizlerle blogum vasıtasıyla paylaşacağım. Amacım sizlere "İşte bunu bilmiyordum!" dedirtebilmek!

Sözlerime son verirken hepinize teşekkür ediyor; beni izlemeye başlayın ve devam edin diyorum.