Otoda Gerçeğe Çağrı

Geçen hafta okuduğum bir haberde şöyle yazıyordu: “General Motors (Chevrolet, Buick, Cadillac, Hummer ve GMC markalarının ticari sahibi), ısıtmalı ön cam sileceklerindeki sıvı sistemine meydana gelen bir problem yüzünden dünya çapında 1,5 milyon aracı geri çağırıyor.” GM'den yapılan açıklamada, söz konusu sorunun yangın tehlikesi taşıdığı belirtilerek, 2006-2009 yılları arasında üretilmiş modellerin geri çağırıldığını açıklandı. Yakın zamanda benzer bir durumu otomotiv sektörünün diğer bir devi Toyota’da yaşamıştık. Toyota da 2010 yılının Ocak ayında hatalı gaz pedalı sorunu nedeniyle 4.1 milyon aracını geri çağırmıştı. Otomotiv dünyasının bu iki devinin yaşadığı kalite sorunları ve geri çağırmalar nedeniyle, geri çağırmaların tarihi ve sonuçları hakkında araştırmalar yapmak istedim. Gelin sonuçlara birlikte bakalım.

Çeşitli arıza ve eksiklerden dolayı otomobilleri geri çağırmak, 70'li yıllardan beri yapılan rutin bir uygulama. Araçlarındaki hataları iç testler veya müşteri şikayetlerinden tespit eden üreticiler, tüketicilere belirli tarihler arasında servislere gidildiği takdirde sorunun ücretsiz giderileceği garantisini veriyorlar. Sorunlu parçaların yeniden üretilip dünya çapındaki binlerce yetkili servise dağıtılması, kuşkusuz pahalıya patlıyor. Ama bu tür uygulamalar şirketlere artı bir değer olarak dönebilir. Uzmanlar, geri çağırma işleminin kötü görünse de otomobil üreticisi ile tüketici arasında sağlıklı bir kurumsal iletişim yarattığını ve binlerce otomobili çağıran şirketlerin uzun vadede güven sağladığını belirtiyor.



Şekil 1 : Otomotiv Üreticilerinin 1978 'den Beri Yaptığı Geri Çağırma Sayıları
Kaynak: ABD Karayolu Güvenliği İdaresi (NHTSA) Kayıtları


Ancak sürecin iyi yönetilmesi gerekiyor. Bugüne kadar 567 kez geri çağırma gerçekleştiren Toyota'nın bu uygulamadan kaçtığını düşünmek anlamsız (Toyota bir üretim hatası yapıldığını geç de olsa kabul etti). Ama sadece sorumluluğu kabul etmek değil yerinde ve zamanında hareket geçmek de önemli. Toyota Başkanı Akio Toyoda'yı özür dilemeye götüren "hatalı gaz pedalı" sorununda geç kalındığı hala eleştirilmekte. Geri çağrılan araçların bazıları 2007 model ve bu tarihten sonra takılan gaz pedalları çok sayıda kazaya yol açmış olabilir. Japon otomobil üreticisi 2 milyar dolar harcayıp sorunu hızla gidermeye çalışıyor. Ancak şirketin satışlarının düşmesi ve borsada hisselerinin yaşadığı kayıp çok daha fazla olabilir. Ama en ağır darbeyi alan "Toyota Kalite Sistemi" olacak gibi görünüyor!


Şekil 2 : Görsel Medyada Yer Alan Toyota Karikatürlerinden Biri

Dünya Kupası Gol Fakiri Olabilir!

Yaşım itibariyle yakalayabildiğim ilk Dünya Kupası 1994 Amerika olmuştur. 1990’da da vardım elbet ama pek bir şey anlamamışım galiba çünkü geriye kalan pek hatıra yok gibi. O kupadan hatırladığım en önemli şey ise İtalya-Brezilya final maçında Roberto Baggio’nun kaçırdığı penaltı sonucu kupanın Brezilya’ya gittiği o trajik andı. Gerçekten çok üzülmüştüm belki de futbolu bu yüzden seviyordum. İçinde hem heyecan, hem estetik hem de bir parça hüzün de olabiliyordu.




Gerçek bir futbolsever olarak tüm turnuvaları takip etmeye çalışırım ama Dünya Kupası’nın her zaman başka bir tadı olmuştur ve olacaktır. Gel gelelim ki bu yıl da Güney Afrika’da bu şölen. Üstelik başlamasına ise saatler kaldı. Herkes gibi ben de heyecanlıyım ama içimiz de biraz buruk çünkü Türkiye bu kupada bu sene de olamayacak. Fakat fazla üzülmeyin. Lakin eleme gruplarındaki maçlara bakarsak bu yıl Güney Afrika’da oynanacak maçlarda fazla gol sesi duyulmayacak!

8537 km Seul ile Atina arasındaki kuş uçuşu mesafe. Güney Kore ile Yunanistan arasında kalan coğrafyadaki hiçbir ülkenin FIFA 2010'da takımı olmayacak (dünya nüfusunun yarısı).

200 Elemelere katılan ülke sayısı. Bu bir FIFA rekoru. 12 bin nüfuslu Tuvalu bile elemelerde vardı. Fiji’ye 16-0 yenilip “tarihe” de geçtiler.

1966 Kuzey Kore’nin Dünya Kupası’na katıldığı son tarih. İngiltere’de 43 yıl önce İtalya’yı yenmiş, futbol efsanesi Eusebio’nun Portekiz’i karşısında 3-0 öne geçmişken 5-3 kaybedip elenmişlerdi.

100 Saat 1969’da Honduras ile El Salvador Dünya Kupası grup eleme maçından sonra başlayan olayların büyümesi üzerine çıkan savaşın süresi. Ve Honduras 2010 finallerinde!

2344 Elemelerde atılan gol sayısı (maç başına 2.75 gol). Bu sayı FIFA eleme istatistiklerinin en kötüsü. Dolayısıyla FIFA 2010 gol açısından kısır geçebilir. Finalistlerin en golcüsü İngiltere (3.4 gol), en az gol atanı ise Kuzey Kore (1.24 gol).

Big Mac Endeksi

Big Mac, Big Mac, Big Mac… Karamelize, yumuşak susamlı ekmeğinin içerisinde iki adet %100 dana eti, tadı damağınızda kalan Big Mac sosu, taze gevrek salatası, iki adet salatalık turşusu ve leziz peyniri ile doğru süslenmiş iştah açıcı, bir o kadar da doyurucu bir seçim değil mi? Açıkçası sadece doyurmakla kalmıyor, aynı zamanda çok önemli bir ekonomik göstergenin de yapıtaşını oluşturuyor. Nasıl mı? Gelin her şeye başlamadan önce Big Mac’in hikayesine bakalım.

Mc Donald’s 1950’li yılların başlarında kurulmasına rağmen başlarda normal bir fast-food zinciriydi. Satışlar önceleri iyi olmasına rağmen yıllar geçtikçe mönü çeşidindeki yoksulluk müşterilerin ayaklarını restorandan kesmesine neden olacaktı. İşte o sırada imdada, Mc Donald’s’ın şube sahiplerinden biri olan Jim Deligatti adında bir girişimci yetişir ve satışları ayağa kaldırmak için Mc Donald’s yöneticilerinden yeni bir ürün piyasaya sürmek için izin ister. Deligatti’nin kafasındaki, özel sosu ve içinde her türlü garnitürü bulunan iki katlı bir hamburgerdir. Ürün 1967 yılında satışa sunulur ve sonuç şaşırtıcıdır. Big Mac birkaç ay içerisinde toplam satışı %12 arttırmıştır. Big Mac satan her Mc Donald’s şubesinin satışında ortalama %10’luk bir artış olduğu anlaşılır ve yeni ürünün ülke çapında dağıtımına geçilir.

Bugün ise Big Mac’i dünya üzerinde 110 ülkede afiyetle yiyebilirsiniz. 110 ülke! Gerçekten bir ürün için müthiş bir dağıtım ağı yaratılmış. İşte bu nedenle, dünya üzerindeki hemen hemen her ülkede bulunabilirliği ekonomistler arasında ilginç bir fikrin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yıl 1986, Amerika merkezli “The Economist” dergisi, para birimlerinin satın alma gücünü göstermek amacıyla “Big Mac Endeksi” diye adlandırılan bir endeks yayımladı. Amaç döviz kuru teorisini daha anlaşılır hale getirmekti ve bunu da başardılar.

Peki, bu Big Mac Endeksi ne anlama geliyor? Anlamı şu; öncelikle herhangi iki ülkenin Big Mac fiyatları birbirine bölünür (kendi para birimleri üzerinden). Çıkan değer, gerçek döviz kuru ile karşılaştırılır. Eğer çıkan değer, gerçek değerden küçük ise ilk ülkenin para birimi eksik değerlenmiştir. Eğer çıkan değer, gerçek değerden büyük ise o zaman ilk ülkenin para birimi aşırı değerlenmiştir. Anlattıklarım biraz teorik kalmış olabilir. Gelin örnek üzerinden bakalım.

Haziran 2008 rakamlarına göre;

• Amerika’da bir Big Mac’in fiyatı $3.57
• İngiltere’de bir Big Mac’in fiyatı £2.29
• $3.57 / £2.29 = 1.56 -----> Yani Big Mac Satın Alma Gücü Paritesi
• Gerçek döviz kuru paritesi ise $2.00 = £1 -----> (($2/£1)=2)
• [(1.56-2.00)/2.00]*100= -22%
• Yani İngiliz Pound’u ABD Dolar’ı karşısında %22 oranında aşırı değerlenmiş. O günkü değerler üzerinden konuşursak Pound, Dolar karşısında aşırı değerlenmiş ve olması gerekenden daha fazla. Bunun altındaki derin anlam ise Pound bir balon misali şişmiş ve sönmesi de muhtemeldir. Bunu göz önünde bulundurarak Pound üzerindeki konumlandırmamızı yapabilirsiniz.



Şimdi bir şeyler daha anlaşılır geliyor değil mi? Oldukça basit ve tüm dünya üzerinde uygulanan bir endeks. Hatta öyle ki, bundan esinlenerek yeni yeni endeksler yaratılmıştır. Bunlardan biri yine “The Economist” tarafından 2004 yılında yayımlanmış. Bu sefer ki değişken ise Starbucks Coffee’lerde satılan Tall boy Latte kahve olmuştur. 2007 yılında ise Avustralyalı Commonwealth Securities adlı banka İpod endeksi yayımlamıştır. Almanya’da yapılan başka bir endekste ise bu seferki değişkenimiz tanıdık bir ürün. Döner Kebap!


Big Mac deyip geçmemek lazım. Bir hamburgerin ekonomik bir göstergeye dönüşmesi ve gelecek hakkındaki varsayımlarımızı şekillendirebilmesi gerçekten ilginç! Böyle bir parametremizin olması ise işimizi oldukça kolaylaştırıyor. Böylece tüm döviz kurları ile ilgili sağlıklı bir analiz yapma şansımız oluyor. Hem de oldukça basit bir şekilde! Sözlerime son verirken, itiraf etmeliyim ki canım fena halde Big Mac çekti. Bu yüzden yarın yapılacaklar listesine Big Mac yemeyi de koydum. Bakalım bu seferki yiyişimde bende bırakacağı duygular neler olacak? Ama içimden şunu diyeceğim: Sen neymişsin be Big Mac!